71 Fragmente einer Chronologie des Zufalls (1994) – Bir katliama seyirci olmak, her gün yaptığımız gibi

0005600

Michael Haneke’nin izleyebildiğim ilk filmi oluyor, “Tesadüfi Bir Kronolojinin 71 Parçası”. Film 1993′te 19 yaşında bir gencin tabancasıyla bir banka şubesine girip rastgele ateş eterek üç kişiyi öldürüp sonra da intihar etmesini konu olarak kendine seçiyor. Sonra isminden de aldığı ilhamla olaydan etkilenen kişilerin hayatlarına kesitler atıyor, sanki olayı görecek ardından insanlara yoğunlaşacakmışız gibi gelmesine rağmen film karakterlerini bizden gizliyerek ilerlemeyi tercih ediyor. Seyirci uzun aralarla kesilen sahnelerle başka bir vakte ve konuma sıçrayacağımız konusunda uyarılıyor.

Başlamadan önce belirtmekte fayda var, yönetmen üçüncü bir kişi olarak ortak ediyor seyirciyi sahnelere ve kişilerin sıradan hayatlarından kesintiler sunuyor ve bunu yaparken de anlatıcı rolü üstlenmeyi tercih etmiyor. Daha çok seyirciyi yorumlamadan ya da görsel uyarıcılarla yönlendirerek başkalarının hayatlarına ortak ediyor. Eğer bunlardan hoşlanmıyorsanız filmi de beğenmeniz pek olası değil, devamını okumanıza gerek yok.

Haneke’nin hedefinde iletişimsizliğimiz, hissizliğimiz ve bu hissizleşmede medyanın rolü var. Bu sebeple her kadraja giren karakter kendi iletişimsizlik problemlerine sahip insanlar, içlerindeki çelişkiler de ekranda gördüklerimiz. Bu karakterlerin yaşamları arasında sıçramalar yapıyor, Avusturya’ya kaçak giriş yapmış olan Romanyalı çocuk, çocuklarının sağlığının neden kötü olduğunu çözemeyen bir çift, çocukları olmayan ve bir çocuk evlat edinmeye çalışan çift, babası ile iletişim kuramayan banka memuresi ve tabii ki masa tenisi çalışan tesadüfi katilimiz sırayla ekranda kendilerine düşen payı alıyor…

Yüzyüze konuşmaktan aciz çift evde sessiz bir hayat sürmektedir. Erkek sabah alarm sesi kalkar ve tuvalete girip dizleri üzerine çöker, kızının iyileşmesi ve herkes için dua eder, hatta üçüncü dünya savaşı çıkmasın diye bile, ama bunu karısından ve herkesten gizli yapar. Yemek masasında otururken kendi kendine dermiş gibi “Seni seviyorum” lafı çıkar ağzından ama ardından gelen tokat da eksik olmaz. Tokat ardından kadında hafif bir masadan kalkma çabası görürüz ama yerine oturur ve yemeğine devam eder peşi sıra sessizce.

haneke_71fragments-2

Marian

Evlatlık edinmeye çalışan çift, bütün çocukların arasında en acınası olanı almayı tercih ederler, çünkü onu kurtarmaktır dertleri, iyi bir şey yapmaktır, bencilliklerini tatmin etmek ve gurur duymaktur. Bunu da yapacaksa en uçta yapmalı, tatminkar olmalıdır sonuç. Ama sonra filmin başından beri hareketlerini takip ettiğimiz sokak çocuğu televizyon haberlerine çıktığında, ki kendisi sokakta çöpten yemek yerken görüldüğünde sadece kırmızı ışıkta beklerken araba içinden seyredilecek değere sahipken bir anda bir kahraman oluverir. Televizyon bir anda gerçekliği, dram yapıyor. Gerçekliğin içindeki dram, dramın içindeki gerçeklik kayboluyor. Bizim bu pek hayırsever çiftimiz de televizyonda çocuğa vurulurlar, ellerindekinden daha aciz durumda, daha çok merhametli hissettirme anlamı taşıyabilen bir meta(!) bulmaktan mutlu olarak, Anni’yi, sorunlu evlatlıklarını bırakıverir ve Marian’ı evlatlık edinirler.

masatenisi

Hazırlıklı olmak ve sabır

Tesadüfi katilimizin profili diğer karakterlere göre oldukça basma kalıp kalıyor fakat o masa tenisi sahnesi gerçekten bir şaheser. Sadece o sahne için bile izlenmeli bence film. Kesintisiz üç-dört dakikalık top fırlatma makinesinden gelen toplara bıkmadan usanmadan vuran karakter. Kendi sabrını kendi özgüvenini sınarken biz de kendimizi bu kadar uzun bir sahne ile aynı sınamada hissediyoruz. Belki de şans eseri fileye takılan ve masanın üzerinde yuvarlanan topların tam üstüne fırlayan toplara dikkatimiz takılıyor ama sahneden de histen de kurtulamıyoruz. Tabi birkaç sahne sonra bir maçının videosunu izlerken eleştirilmesi ile karakterin özgüveni zaten sağlam destekleri olmadığı için yerle yeksan eyliyor.

Ayrıca filmde sürekli olarak kesitlerin arasına televizyon haberleri giriyor, günümüz normal şiddetinden bir nebze tattırılıyor. Fakat bunlar bazen öylesine uzuyor ki, konuyla bağlantı kopacakmış gibi oluyor. Aslında filmde bu sahnelerin de en anlamlı oturduğu yer finali, orada bu özel hayatlarına indiğimiz insanların sadece bir haber olmuş olması, Micheal Jackson’ın dava sürecinden daha önemli değilmiş gibi verilmesi aslında hem şiddeti ne kadar özümsediğimize hem de televizyon gibi medya araçlarının bu durumdaki rolünü iletmede çok başarılı. Bir anda o insanların hayatının içindeyken artık televizyonu her gün açtığımızda olduğu gibi onların ölümüne seyirci oluyoruz. Şahsen finaldeki kullanımı yerinde bulmakla beraber televizyonun bu kadar öne çıkarılmasına gerek olmadığını da düşünüyorum.

Gerçekten bir anlatım yokmuş gibi gözükse de film izleyicisine verdiği kesitlerle anlatımı oluşturacak ipuçlarını esirgemiyor, gene de bu tarz anlatım sevmeyenlere tavsiye etmiyorum. Filme benim notum 7/10.

Ayrıca yerimiz sınırsız olduğuna göre de yukarıda anlattıklarımın dışında bir-iki not eklemeyi görevim biliyorum;

  • Anni yerine Marian’ı evlatlık edince çift, asla tekrar Anni’ye ya da Anni’nin hissettiklerine geri dönülmüyor. Bu tamamlamanın seyirciye bırakılması filmi ajitasyona çevirmekten kurtarıyor. Anni’yi bir daha perdede asla görmüyoruz.
  • Marian anlamadığı bir dilde kendisine arabada durması tembih edilmişken olay patlak verince sadece Marian’ı arabanın içinde otururken görüyoruz, gürültü patırtı çıkıyor Marian meraklanıyor ama arabadan çıkmıyor. Biz de sadece onu görebiliyoruz, arabanın dışında olanları göremiyoruz. Seyircinin merak unsuru tetiklenmişken tatmin edilmiyor. Müthiş bir tercih.
  • Marian’ın dergi çaldığı sahnede uzaktaki kameranın kadrajı çok garip. Nasıl böyle hayal edilir ve çekilir merak etmiyor değilim. Başarılı.
  • Televizyonda izlediğimiz şiddet olaylarının arasında PKK’nın gerçekleştirdiği bir terör eylemi de geçiyor. Bu da değişik bilgiler tadında oldu :-) .

71 Fragmente einer Chronologie des Zufalls (1994) – Bir katliama seyirci olmak, her gün yaptığımız gibi” üzerine 1 düşünce

  1. Haneke hakkında önceleri çok fazla duyum almıştım. Aldığım yorumlardan biri de şiddet içerikli bir filminde şiddet kavramına tamamen olduğu gibi değindiği ve bu sayede şiddetin öyle seyirci kalınacak birşey değil gerçekten de iğrenç birşey olduğunu göstermektir. Yönetmenin bu yaklaşımı allanıp pullanmış Holyood şiddet sahnelerinden sonra oldukça ilgimi çekmişti. cnbc-e’nin aralık aynı Haenke ayı ilan etmesi ve her cuma bir filmini gösterecek olması beni oldukça heyecanlandırmıştı. O yüzden de televizyon karşısına heyecanla geçip bu filmi izlemeye koyuldum. Yıllar sonra ilk defa televizyonda film izledim ve pause yapamama kısıtı, geriye alamama kısıtı ve aradabir reklam girmesi beni filmden zaman zaman kopardı. Velhasılı filmi izledim ve filmin sonundaki ilk görüşüm bu filmin kesinlikle tarzım olmadığıydı. Genelde seyirciyi umursamaksızın film çeken yönetmeler beni sinirlendirmiştir. Bunu kişisel bir mesele olarak algılayıp yönetmene trip atmak için bir daha başka bir filmini izlemem. Yine aynı moda girdim ve filmden sonra cidden sinirlendim. Ama filmi bu kriterlere göre değerlendimek sadece tribimin bir parçası olacağından daha farklı bir gözle bakmaya çalıştım ve a product your of your imagination ile tartışınca filmin bana uygun olmasa de genel anlamda iyi bir film olduğunu farkettim.

    Filmin en taktir ettiğim yönü yönetmenin yine meselelere bodoslama, acımasızca dalması ve herhangi bir sanatsal ya da sözel süsleme yapmaksızın durumu sanki tanıdığımız bir insan yaratmış gibi hissettirmesidir. Buna en güzel örnek evlat edinen çiftin aslında tamamen kendi vicdansal komplekslerini yok etmek için böyle bir işe kalkıştıklarını ve aslında oldukça ruhsuz, duyarsız ve bencil olduğunu olduğu gibi göstermesidir. Onların bu duyarsızlıkları bir konu olarak ele alınmamış, sadece bir insanlık ayıbı simgesi gibi ortaya konmuştur. Yine aynı şekilde hiç bir abartı yapılmaksızın masa tenisçisi çocuğun ne kadar baskı altında olduğu sadece yaşayışını göstererek sunulmuştur. Bu olaylar izleyiciye bir filmin yumuşatılmışlığıyla değil de dümdüz verildiği için ciddi bir rahatsızlık hissi vermektedir. Yönetmen kesinlikle başarılı ve kendine has bir yönetmendir. Büyük taktirimi toplamıştır. Ama başka bir filmini izlermisin diye sorarsanız üzgünüm büyük bir ihtimal izlemem.

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>