Religulous, İngilizce religion (din) ve ridiculous (saçma) kelimelerinin zekice birleşimininden oluşturulmuş bir laf oyunu. Adını seçmekteki cesareti filmin geneline de yayılmış, Bill Maher yıllardır dinleri de kendine konu edinmiş bir komedyen. Filminde de hedefine dinleri alıyor ve dinlere karşı eleştirilere hoşgörünün ya da eleştirilerin sonuçsuz kalmasını sorguluyor.
Film büyük bir kısmını Hıristiyanlığa ayırıyor, ABD’den çıkmış bir film olarak bunun olmaması beklenemez elbette. Bu konuda da yeterli donanımları olduğu için tarikat lideri, yaratılış müzesi müdürü ya da senatör gibi farklı ünvanlara sahip pek çok kişiyi gerçekten alaşağı edebiliyorlar. Akıllıca sorulara mantıksızca cevaplar ala ala kimi mantıksızlıkları kabul ettirmeye çalışıyor. Elbette kabul ettirmesi mümkün olmuyor. Filmde sadece Hıristiyan fanatikler değil; eskiden bir mezhebe mensup(Mormonlar), eski rahip ve hatta Vatikan Rasathanesi’nin başındaki rahip gibi Hıristiyanların güncel görüşlerine muhalif kişilere de yer veriliyor. Tüm bu kişiler aslında tüm Hıristiyanların aynı fikirleri paylaşmadığını, kimilerinin uçlarda yaşadığını ve politikanın süreklice dini sömürdüğünü dile getirmeye olanak veriyor. Bu açıdan radikal Hıristiyanların gereksiz bir üstünlüğü olduğuna vurgu yapıyor. İsa’nın söyledikleri ile İncil’in farklılıklarından dem vuruyor.
Burada aslen insanların konu inançlara geldiğinde ne kadar cahilce davranabileceği gösterilmeye çalışılıyor. Bir senatörün zekasını sorgulayan soruya “Senatoya girmek için IQ testi istemiyorlar ki” cevabı vermesi ile Maher’in tez cevaplılığının başarısı görülebiliyor.
Fakat film diğer dinlere vakit ayırmakta o kadar cömert davranmıyor ve bunu yaparken hedefine dini seçmiş olmasına rağmen aynen bir dine mensupmuş gibi dinler arası çatışmayı ve ötekileştirmeyi körüklüyor. Özellikle tek bir hahamla yapılan ropörtaj, tüm yahudilerin görüşlerini yansıtmaktan uzak kalıyor. Ardından Müslümanlara daha fazla vakit ayıran film burada da önyargılarına engel olamıyor. Konuyu tümden ele almak yerine kurguyu körükleyip tribünlere oynuyor.
Özellikle Batı’da Müslümanlara karşı bir önyargı olduğu malum, bunun sebeplerinin de beslenmesine göz yumdukları radikal islamcılardan kaynaklandığı ortada. Yıllarca ha kendi saflarında ha karşı saflarında Müslüman çoğunluklu ülkelerin kullanılmasına ve geri kalmasına izin verdikten sonra şimdi yaptıkları şikayetler oldukça absürd. Filmde de İsa’nın söyledikleri ile İncil’lerin uyuşmadığı tezi öne sürülerek Hıristiyanlığın kötü olmasına rağmen bazı bağlamlardan da hedefinden saptığı belirtilerek bir dayanak noktası oluşturuluyor. Yani hep İsa ama şöyle demiş, İncil’de var ama İsa dememiş şeklinde yorumlar olabiliyor. Fakat İslam ya da diğer dinler için böyle bir alternatif sunulmuyor. Empati yapılmadan infaz yapılıyor. Bu yapılırken de kullanılan görsellerle tüm Müslümanların şiddet yanlısı olduğu görüşü pekiştiriliyor. Her müslümanın şiddetin politika yüzünden olduğunu söylemesi biraz da olsa dikkate alınabilirdi diye düşünüyorum.
Ayrıca ABD’deki ropörtajlarda gene de o insanın görüşlerine karşı görüşlerle ve çürütmelerle ilerlenmiş olsa da, Hollanda’da görüşülen din görevlisinin mesaj geldiği anda bile o kişinin görüşlerine karşıt birisi olduğu için sunucuyu öldüreceği üzerine espri yapılması gerçekten önyargıları ortaya döker cinsten. Nedense bir de başı açık müslüman olamazmış gibi Türkiye’den ya da eskiden Müslüman olan ve kültürü tanıyıp yorum yapabilecek birine söz hakkı tanınmamış. Oysaki Hıristiyanlıkta bu imkan sağlanmış. Onun dışında hiçbir din hakkında başka bir dinden biri yorum yapmazken, Danimarka’da bir görevli Müslümanlığın saldırganlığın dini olduğunu söylemeyi kendine görev biliyor. Sunucumuzun da aklına “Peki Hıristiyanlık ya da Yahudilik bu konuda ne durumda?” diye bir soru sormak hiç mi hiç gelmiyor. Bu çok yanlı ve önyargılı bir davranış, maalesef onaylanması da pek mümkün değil.
Neyse, filmi onaylarsınız ya da onaylamazsınız; film güzel noktalara parmak bastığı anlar oluyor. Özellikle Yaratılış Müzesi, ABD’ye gidersem kaç para ise kıyacağım bir turistik ironi harikası olarak hafızama kazındı. Gene de bilinmeli ki, Müslümanların kendilerini anlatmaları başkalarının gözleri ile asla olmayacak. Kendi kültürlerini anlatmaları ve kendi içlerindeki sorunları kendi içlerinde çözmesi gerekecek. Çünkü Batı kültürünün anlaşıldığı kadarıyla çoğunluğu hala dine inansın veyahut inanmasın Müslümanlığı diğeri ve tehdit olarak görmeye odaklanmış durumda. Kolay gelsin demekten kendimi alamıyorum…