Posterlerdeki özetleme anlayışı hep ilgimi çekmiştir.
Filmin geçen hafta vizyona giren Keanu Reeves’li yeniden çevrimi, “yeniden çevrim izlenmeden, özgün hali izlenmeli” düsturumu tekrardan karıncalandırdı. Popüler kültürde, sağda solda ya ismine ya cismine yapılan göndermelerin ne kadar hakedilmiş olduğunun izine çıkarak başladım izlemeye.
Hikayemiz, barışçıl bir uzaylının(Klaatu) devasa robotu ile Dünya’daki tüm ulusların yöneticilerine bir mesaj iletmek üzere Dünya’ya gelmesiyle başlar. Fakat ne İkinci Dünya Savaşı’nı yeni atlatmış ülkelerin yöneticileri bir araya gelmeye yanaşır ne de uzaylıya güven sağlanabilir. Uzaylı da yöneticilerin her biri sorumlu olduğu için herhangi birine tek başına mesajını vermeye yanaşmaz. Bu kısır döngü de Klaatu’yu kendi çözümlerini aramaya iter.
Her başarılı bilimkurgu öyküsü gibi film de içimizdeki korkuları/düşünceleri önce bize yabancılaştırıp ardından durumumuzu fark edip empati kurmamız ile iletmeye çalışıyor. Göndermelerle bezeyerek üçüncü bir gözle 1951′deki propaganda bombardımanı ile dolu kutuplu dünyaya tertemiz çerçevelerden bakıyor. Şu an küreselleşme ile tüm insanlığı tek kültüre benzetme çabaları sonucunda o kadar hissetmesek de tanıdık olmayana karşı kurulan paranoyalar hala günümüzde tüm dünyanın vazgeçemediği biricik cahilliği. 50′lerin başlarına baktığımızda emperyalist ülkelerin seçtiği yabancı Sovyetlerken, günümüzde sanki tekrar Orta Çağ’a dönmüşcesine Müslümanlar yabancı rolünde. Çok ileri gitmiş sayılmayız o zamandan bu güne, ama bu hatanın sorumlusunun sıradan vatandaş değil de, zıtlıkları kaşımaktan her zaman prim yapmış yöneticiler olduğunu da söylemeye herhalde çok lüzum yok. Filmin asıl hedeflediği nokta da tam olarak bu, ayrıca gücünden korkulanın amacının sorgulanmaksızın yargısız infaz edilmesi de filmin diğer bir dayanağı.
Gort ve Klaatu
Film “diğeri”ne yapılan muameleyi hem yabancı korkusu için benzetme yapmakta kullanırken hem de uzaylının üstün güçleri sebebi ile insanlığın anlamsız paranoya ve kutuplaşma içgüdüsünü yermeyi eksik etmiyor. Filmin kurulduğu temel, sırf ne kadar aşağılık ve barbar bir ırk olduğumuzu anlatmaya yardım sağlayan bir unsur olarak kalıyor. ***Spoiler: Çünkü filmin sonunda Klaatu’nun söylediklerini dinleyince aslında kendi ırkının da özünde barbar olduğunu ve ancak basit bir yargı mekanizmasına sahip robotların polisliğinde barışcıllığı koruyabildiğini öğreniyoruz. Klaatu’nun medeniyet dediği de hafiften fason kalıyor anlayacağınız, demek ki insanın içindeki kötülüğü yenme şansı yok ne olursa olsun, Klaatu’nun hayaldünyası bile basit bir hapishaneden farksız. Sadece hikayenin yazarının kötümserliği belki de.
İzleyeceklere siyah-beyaz film teknikleri sebebiyle filmde ışık kullanımının garip geleceğini söylemekte yarar var. Renkli sinema ile ışıkçıların önemi azalmış değilse de siyah-beyaz filmlerdeki kilit rollerini de kaybetmiş durumdalar. Özellikle (küfür gibi dursa da) siyah-beyaz sinemaya dayanabilecek bünyelere, dönem filmlerine ve kült bilimkurgulara ilgi duyanlara tavsiye edilir.
Gort ne kadar devasa olabilir?
Birkaç gereksiz bilgiyi de eklemeyi kendime görev biliyorum;
- Devasa robot Gort’u, Lock Martin adında 2.31′lik boyuyla Dünya’nın en uzun aktörlerden birinin oynadığını belirtmek de istiyorum. Kimi yerlerde kamera açısıyla boyutu daha da vurgulanmışsa da normal hali bile devasa bir karakter. Kesinlikle ardında yatan oyuncu ile en ilginç robot tiplemelerinden biri.
- Ayrıca Futurama’nın filme gönderme yaptığı bölüm de pek güzeldir, çizgi dizi sevenlere “The Day The Earth Stood Stupid” bölümü ısrarla tavsiye edilir.