Jacob’s Ladder (1990) – Gerçek algısı şaşmayagörsün…

jacobs_ladder Filmin afişi incelendiğinde farklı bir şey ilk sahnesi izlendiğinde farklı bir şey çağrıştırıyor insana.Ama filmin sonunda aslında çağrıştırılanlardan çok farklı olduğu anlaşılıyor.

Film Vietnam’da bir savaş sahnesiyle açılıyor. Savaş molasına çıkmış askerler ot keyfi yaparken bir anda çatışma çıkıyor. Kimi çatışmaya katılırken kimi otun etkisiyle deliriyor, kusuyor ya da ağzından kanlar fışkırıyor.  “Bir ot için fazla bir etki ne oluyor yahu?” derken bir anda kahramanımız Jacob’un (Tim Robbins) metroda uyandığını görüyoruz. Fakat bunun bir rüya değil Jacob’un Vietnam savaşında yaşadıklarını anımsaması olduğunu kısa bir süre içinde anlıyoruz. Vakit geçtikçe bu anımsamalar artıyor. Bir yandan da Jacob’u öldürmeye çalışan tuhaf yaratıklar ve asker arkadaşlarıyla yaptığı sohbetler filmin seyrini tamamen değiştiriyor. Film boyunca geçmişe gidip gelmeler, hayaller ve gerçekler temposunu arttırarak karışıyor ve film sonunda insanı nefes nefese bırakıyor.

Filmin en güzel yanı film boyunca olaylar ve Jacob’un sanrıları üzerine durmadan düşünmeye itmesi insanı. Yaşananlar gerçek olamayacak kadar doğaüstü, kahramanımız ise sanrı göremeyecek kadar bilinçli. Ama insan filmdeki tuhaflıkların çözümünü bulmak için doğüstü olaylar, şizofreni, askeriyenin oynunu gibi yaftalar yapıştırıveriyor .

Film boyunca hikaye akıcı bir şekilde gidiyor ve insanın beynini cidden yoruyor. Film sonuçlandığındaysa “mükemmel kurgu. helal olsun!” cümlesini kurdutturuyor insana.

İnsanın algısının şaşmasını konu alan, neyin gerçek neyin kurgu, neyin hurafe olduğu anlaşılmayan filmleri seven arkadaşlar abu filmi önemle tavsiye ediyorum. Çünkü bu film sırf bunu konu almıyor aynı zamanda izleyiciyi de aynı karmaşaya sokup her an “şöyle mi? yok böyle ” dedittiriyor.

Film hakkında daha birşey yazamıyorum çünkü yazılacak her satır spoiler niteliğinde. O yüzden sadece çok başarılı bir film diyor ve izlemenizi şiddetle tavsiye ediyorum.

***Spoiler:

Filmin bunalımlı havası içinde, temponun en arttığı parti sahnesinden sonra Jacob’un evinde Sarah’ın yanında uyanması ve Gabe’le konuşması insanın içine su serpiyor. Bir rahatlama, mutluluk yaratıyor içimizde. Sonra Jacob gözlerini ateşinin düşürülmesi için yatırıldıığ küvette açtığında ve o iç ısıtıcı sahnelerin sadece havalenin etkisiyle gördüğü bir rüya olduğunu anladığında sessizce gözünden yaşlar akması Jacob gibi izleyiciye de aynı acıyı yaşatıyor. Kesinlikle favori sahnemdir.

jacobs-ladder-1990-tim-robbins-pic-2

*** Kısmi spoiler

90′ların sonunda 2000′lerin başında moda olan gerçekliğin ne kadar gerçeklik olduğu, algının şaştığı filmler biraz da Jacob’s Ladder’dan etkilenmiş bence. Buna örnek olarak Abre los Ojos ya da son versiyonu ile Vanilla Sky verilebilir. Konu açısından çok farklı olsa da temel mantık olarak ok da farklı yerlere çıkmıyor. Algının şaşması ve seyirciyi de allak bullak etmesi açısından da Brazil (1985)’e de benzettim ben. Belki de bir yandan renklerin ve filmin döneminin de etkisidir.