Little Children (2006) – Kimler küçük çocuk?

Little Children, evliliklerinde evde kalan üniversite okumuş ama çalışmak yerine çocuğuna bakmayı tercih etmiş ya da bakmak zorunda kalmış ebeveynlerin yaşantılarını merkezine koyan bir 2006 filmi. Sadece bu yaşatı değil, bu ilişkilerde kişilerin içlerinde yaşadıkları çalkantılara yoğunlaşıyor. Gene de konuyu bu kadarla tanımlamak yeterli gelmiyor.

Lucy adında bir kızı olan Sarah ile Aaron adında bir kızı olan Brad çocuklarını aynı oyunparkına getirmektedir. Parktaki diğer ev hanımı tadındaki annelerden sıkılan Sarah ile zaten çocuğuna bakan bir baba olmasından dolayı sessizce yok sayılan Brad arasında bir yakınlaşma olur. İkisi de evliliklerinden ve hayatlarından memnuniyetsizdir. Ardından yakınlaşma farklı sonuçlara doğru gider.

Tabi senaryoyu sadece bir evlilik müessesi eleştirisi ve evde kalarak çocuk bakan üniversite mezunları olarak ele almak hatalı olur. Çünkü film her kişinin içindeki kendine güvensizliği ve bunun sebep ve sonuçlarını sorgulamayı daha çok tercih ediyor. Filmimiz de klasik bir “mutsuzsan aldat, kaç kurtul” döngüsündense insanların hislerine derinlikli bir incelemeye dönüşüyor. Zaten film de sadece bu iki karakterden ibaret değil. Çocuk tacizcisi bir sapık ve onu sürekli rahatsız etmeyi kendine görev bilen emekli polis memuru da filmde büyük paya sahip. Onun haricinde ana karakterlerin eşlerinin kişiliklerindeki sorunları da yoksaymamak gerek.


Tüm bu karakterleri üst üste koyduğunuzda kişisel güvensizlik duyan ve bu bozuklukları normal insanlara göre fazla olan insanlar üzerine bir film olarak yorumlamak doğru olur. Filmin ismini de evlilikle bağdaştırılabilmek oldukça kolayken gerçekte filmin tüm karakterlerinin küçük çocuklar olduğu sonucuna da ulaşmak hatalı olmaz. Çünkü ancak küçük çocukların yapabileceği hatalara sahipler, dış güzellik güvensizliği, büyümek istememek sendromu, dışlanmışlık ve kendini kabul ettirme saplantısı vs. bunlardan en dikkat çekenleri.

Fakat konu aslen sadece ikili ile bağıntılı gibi giderken bir anda emekli polis ile tacizci ilişkisinin filmde daha çok sahne alması sanki konu dağılıyormuş gibi bir his yaratabiliyor. Gene de polis ve tacizci arasındaki ilişkinin, sanki farklı yollardan aynı sona gelmiş iki zıt kardeş gibi ele alınması gerçekten mükemmel. İkisi de dışlanmış, ikisi de normal olmak için çabalıyor ama bir türlü doğaları gereği döngüden kurtulamıyor. Çok güzel bir tespit olduğuna katılmamak elde değil.

Ayrıca film anlatıcısız bir film olarak çekilebilecekken bazen öyle güzel anlatıcı kullanılmış ki. Karakterlerdeki o kendine güven eksikliği hissini iletmede sonuna kadar faydalı olmuş. Anlatıcı olmasa bile tüm kadronun özellikle Kate Winslet’in mükemmel oyunculuğu hisleri size iletmekte hiç ama hiç zorlanmıyor.

Film amacını güzel belirlemiş olsa da, kendini karakterler arasında bölerken kimi sorunlar yaşamış. Bu sorunlar bazen diğer hikayeler arası kopukluk olmasına sebep olmuş. Fakat film hem anlatım hem yönetim hem de oyunculuk açısından çok başarılı ve mükemmel bir final ile taçlandırılmış.

You may also like...

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>