Body of Lies (2008) – Ridley Scott’ın dünden kalma yemeği

body-of-lies-poster

Film aslında vasat baştan belirteyim. Yönetmen benim en saygı duyduğum yönetmenlerden biridir ama Ridley Scott bile bu sıradan senaryoyu kurtarmaya yetmemiş. Ha, bir iki tane dahiyane kamera hareketi kurgu numarası yok değil ama ne biliyim benim dişimin kovuğuna bile yetmedi. Filmimiz son dönemlerde Holywood tarafından sıkça başvurulan bir trickle başlıyor. Nedir o diye soracak olursanız, seyirciyi tavlamak için filmin giriş skansına devasa bir patlama sahnesi koymak derim ben size. Londra’ da çok büyük bir terör eylemi yapmayı planlayan yeni peydah olmuş bir radikal dinci terör örgütününün hücre evine baskın yapılır, teröristler son anda baskını farkeder ve kendilerini havaya uçururlar. Burada çok açıdan oldukça devasa bir patlama sahnesi ile ilk şokumuzu (bence ayrıca son) yaşarız. Bu örgüt dünyanın çeşitli bölgelerinde ve yoğun olarak Amerikada sivil hedeflere yönelik bombalı saldırılar düzenlemeyi planlamaktadır. Filmimizin esas oğlanı Roger Ferris (Leonardo Kaporta) orta doğuda görev yapmakta olan bir CIA ajanıdır. Bu kardeşimiz istihbarat toplamak için kendisini maceradan maceraya, tehlikeden tehlikeye atmaktan çekinmeyen gözü kara bir karaktere sahiptir. Roger, ortadoğunun çöl kumu rengi ağırlığında renk tonlarında operasyondan operasyona koşuşturuken kendisine telefon vasıtası ile teknolojinin tüm imkanlarını kullanarak, uydudan sürekli izleyerek direktifler yağdıran Ed Hoffman’a(Resul Kıro) sürekli içinden sövmektedir. Bu ikili filmin başından sonuna kadar birbirileriyle sürekli zıtlaşarak iki kocaman adama yakışmayacak hareket ve tavırlarda bulunarak genç izleyiciye kötü örnek teşkil edeceklerdir.

Filmimizin en güzel kısmı olan ilk yirmi dakikası içerisinde çok iyi kotarılmış bolca patlama ve çatışma sahnesi izleyeceğiz. Bu süre içerisinde gözüpek ajanımız tüm o macera dolu kovalamacalar, patlamalar, vızır vızır etrafta uçuşan mermiler arasından işe yarayacak bazı bilgiler ele geçirip CIA’in yönetim kadrosuna rüştünü ispatlayacak karşılığında Ürdün de Amerikan istihbarat şubesinin başına getirilecektir. Bu bölgede ekmek aslanın ağzındadır ama bilgi aslan tarafından çoktan öğütülmüştür, genç ajanımızın işi zordur. Tam bu noktada film tıkanma ve sıradan bir casus filmi olma yolunda emin adımlarla ilerlerken bence filmin kurtarıcı unsuru olan Hani Amokachi (Mark Strong) devreye girer. Bu arada adamın soyadı tam olarak amokachi diil ben atıyorum ama buna yakın bişey hatırlayamadım şimdi. Hani, Ürdün istihbarat şubesinin başındaki tek yetkilidir ve çok kral bi adamdır. Son zamanlarda bu kadar güzel yazılmış, güzel oynanmış bir karaktere rastlamak çok zor onu da belirtmek isterim. Hani abimizin karizması falan çok sağlamdır ama bir kusuru vardır. Yılandan korkmaz yalandan korktuğu kadar. Roger kendisini ziyaret edip bin bir türlü takla atarak (adama paşam demeye kadar varır bu yalakalık) kendisinden yardım ister. Hani’nin tek bir şartı vardır yardım etmek için o da; “Bana asla yalan söylemeyeceksin” dir. Bu basit gibi görünen küçük rica ilerleyen dakikalarda oldukça gerginlik yaratacaktır.

body-of-lies-leo

Ürdün ve ABD ortaklaşa bir operasyonla teröristleri yakalama uğraşısı içerisindeyken, Ed taa Ebesinin am…. öhöm pardon… Amerikasından yan bir operasyon düzenler. Bu yan operasyonla bizim elemanların operasyon çakışınca bir çuval incir berbat olur fakat bu olayın en kötü sonucu Hani’nin Roger’a olan güveninin sarsılmasıdır. Aslında Roger’ın bu operasyondan haberi yoktur fakat gel de bunu Hani’ye anlat. Hani kız kardeşini bile emanet edecek seviyeye gelmişken bu olay vuku bulunca Rogar’a çok sert bir uyarı ile ülkeyi terk etmesini söyler. Bütün bu olaylar olurken Roger yaşadığı bir aksiyon sonucunda aldığı yara berelere pansuman yaptırmak için gittiği hastanedeki hemşireye abayı yakar. Kıza çeşitli teknikler uygulayarak yazılır fakat kız ilk başlarda yüz vermez. Kız Roger’ı titanikteki kıza arkadan fortlayan oğlana çok benzetir ve bu cazibe karşısında yelkenleri suya indirir. Filmde politika, Irak olayları, casusluk, aksiyon derken birde aşk peydahlanır. Fakat bu aşk ileriki dakikalarda filmin finaline etki edecek bir dizi olaylar zincirinin ilk halkasıdır. Roger yediği posta ve bir dolu zılgıttan sonra çaresiz Amerika’ya döner. Burada Ed Hoffman ile olayı tartışırken aklına çok piç bi plan gelir. Plan şudur; Bir türlü ulaşamadıkları terör örgütünü sürekli kovalamaktansa örgütün kendilerine gelmesini sağlayacaklardır. Nasıl olacak peki bu? Bizim akıllılar sahte bir terör örgütü kurup, sahte eylemler yapacaklar ve dikkatleri üzerlrine çekecekler ve peşinde oldukları adamların kendileriyle kontağa geçmesini bekleyeceklerdir. Çok geçmeden planı uygulamaya sokarlar, ilk adım olarak adı terör listesinde bulunan iki farklı örgütten iki iş adamını çeşitli fırldaklıklarla bir araya getirip aynı karede fotoğraflarlar daha sonra Adana İncirlik Amerikan hava üstünde sahte bir patlama düzenlerler. Bu patlamada birsürü Amerikalıyı ölmüş gibi gösterip tüm dünya basınının dikkatin, çekerler. Eylemi bu iki iş adamı yapmış gibi gösterip teröristlerin adamlarla irtibata geçmesini beklerler. Teröristler zokayı yutarlar ve irtibata geçerler fakat plan tam çözülecekken Roger ve Ed arasındaki saçma sürtüşme yüzünden suya düşer. Roger’ın kimliği de açığa çıkmıştır. Tüm bunlar yetmezmiş gibi bir de hatun kaçırılır. Roger bu olaylar karşısında dötünden solumaktadır. Küçükken çok Cüneyt Arkın film seyretmiş olmann etkisiyle Malkoçoğlu gibi olaylara balıklama dalar. Yardım etmesi için Hani abisine gider ama olumsuz yanıt alır. Kader ağlarını örer ve bizim oğlan teröristler tarafından çok zeki bir hamleyle kaçırılır. Buradan sonrasını yazmayacağım çünki az da olsa izlemek isteyenler için heyecenını kaçırmak istemiyorum. Ama dayanamıyacağım söyliyecem… kız ölüyor…. şaka şaka ölmüyor..ama ölüyo da olabilir… merak eden izlesin… zaten çok fazla bi olay olmuyo ondan sonra…

Şimdi gelelim bu filmi seyretmelimiyiz? yoksa seyretmemelimiyiz? sorularının cevaplarını aramaya. Bir kere şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki film casusluk filmi türüne hiçbir yenilik getirmiyor. Yönetmen Ridley Scott’ın filmografisinin en zayıf filmi. Hani karakterini oynayan Mark Strong hariç oyunculuklarda hiç bir nane yok. Esas kız güzel değil, bu arada bir dip not Ayşe demişken, Ayşe karakterini oynayan İranlı aktrist kızcağız Golshifteh Farahani’nin filmde saçı açık göründüğü için ülkesine girişi yasaklanmış, aforoz edilmiş yazık. Kısacası bu filme gitmek için tek bir neden sayabilirim o da; eğer akşam son matineye gidip de o saatte bunun haricinde gidilebilecek Muro’dan başka film olmamasıdır.

Son olarak buradan tüm Ridley Scott hayranlarına bir çağrıda bulunmak istiyorum. Haydi arkadaşkar kraliçeyi mail yağmuruna tutup Ridley abi’nin Sör ünvanının alınmasını talep edelim, belki ünvanını geri alabilmek için iyi bir film çeker.

You may also like...

1 Response

  1. feryal diyor ki:

    ben devam ediyim sonu gerçekten çok saçma bir şekilde bitiyor aaaa film bitti mi diyorsunuz hatta tabiki ayşe ölmüyor hatta ayşe kaçırılmıyor bile sırf leonardayı yakalamak için yapılan bir komple tabi hayatında 2 kere gördüğü elini bile tutmadığı birkız için kendini feda ediyor onu alma beni al diyor ve yakalaıyor tabiki sonrasında çeşitli işkenceler falan tam öldürülecekken hani paşa onu kurtarıyor ama onu yakaltan yine o işin tuhafı.daha sonra asıl çocuk yani leonarda ajanlıktan istifa ediyor aşkı için sevgilisini buluyor elinde bir kutu kurabiye sevgilisine kavuşuyor…8 pamaklı leonada:))

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>