Kramer vs. Kramer - Sizin Bildiğiniz Aile Dramlarından Değil

Kramer vs. Kramer - Sizin Bildiğiniz Aile Dramlarından Değil

1 vote, average: 9.00 out of 101 vote, average: 9.00 out of 101 vote, average: 9.00 out of 101 vote, average: 9.00 out of 101 vote, average: 9.00 out of 101 vote, average: 9.00 out of 101 vote, average: 9.00 out of 101 vote, average: 9.00 out of 101 vote, average: 9.00 out of 101 vote, average: 9.00 out of 10 (9.00)
Loading ... Loading ...

Yazan: a product of your imagination | 05 Ekim 2008 | Kategoriler: Amerika
Etiketler: , , , , , , ,

Kariyerin peşinde koşarken evini ihmal eden bir adam, işini bırakıp çocuğuna bakan mutsuz bir kadın ve sonunda ayrılık. Nasıl bugünkü duruma ulaşmışsak artık, o kadar normal ve alışıldık bir tablo haline gelmiş ki konu. 79 yapımı film günümüzde güncelliğini korumayı geçin artık özel bir konu olma özelliğini bile çok geride bırakmış.

Fakat dikkat edilmesi gereken nokta zaten filmin 79′da da sadece senaryosundaki ağlaklık ile göz önünde olmadığı. Türk seyircisi olarak dramanın hasını isteyen alışkanlıklarımıza biraz zıt ve sabırlı bir film. Çünkü bu filmi klasik bir Türk çevrimi olarak görmek herhalde gözyaşı pınarlarımızı kuruturcasına bir etkiye sebep olabilirdi. Ama senaryonun işlenişi öyle güzel ve sade ki, film sadece yaşanışı üçüncü bir gözle gösteriyor. Hiçbir karakterini karşısına almıyor, herkes kendisi sadece, iyi ya da kötü değil.

Özellikle film baba oğul arasında kalarak mükemmel bir tercih yapıyor. Filmin başındaki ayrılık sahnesi haricinde Joanna ve oğlu arasındaki hiçbir sahneye ve diyaloğa burnumuzu sokamıyoruz. Her sahneyi Ted’in gözünden ve Ted’in önyargılarından bağımsız bir şekilde izliyoruz. Sonuç olarak Ted ile bütünleşmemiz hayat buluyor. Onun ile pişmanlık duyuyor, üzülüyor, seviniyor ve sinirleniyoruz.

Oyunculukta gerçekten herkes kendine düşen rolü öyle bir gerçekleştiriyor ki, inanmaktan başka bir şey düşmüyor bize. Dustin Hoffman’ın filmin başından itibaren karakterini baştan yaratışı, Meryl Streep’in hep bir sorunlu kendinden emin olmayan duruşu, isteklerinin çelişişi ve çocuğuna sevgisi, ilişkinin üçgenini tamamlayan Jane Alexander’ın naif dinleyen ve paylaşan tavrı. Ve elbette Billy’yi oynayan küçük Justin Henry, sanki bilinçsizmişcesine doğal, o sete sıkışıp kalmış film bitiminde puf diye yokolacak, gerçek hayatı olmayan bir hayalet gibi.

Sahnelerine girsek filmin çıkmamız sanırım saatler alır. Ama asla unutulmayacaklar; uzun mahkeme sahneleri, Billy’yi Joanna’ya Ted’in bir günlüğüne emanet ettiği an ve bir de sonbaharda parkta Billy ile Ted arasındaki diyalog.

Dibe batmış ana akım filmlere rağmen, Robert Benton’a hem günümüz hem de 79 yılı için ne kadar imkansız olsa da bu kadar içten ve sade bir şekilde dünyanın en ağlak filmi yerine bir şaheseri sunduğu için teşekkürler borçluyuz. Hem yönetip hem uyarladığı film, zamanın sınamasına da oldukça dirayetli gözüküyor, evlilik kurumu varolmaya devam ettiği sürece de bu özelliğini koruyacak gibi.

Şimdi tek talebim, izlediğiniz tüm o ağlak aile dramlarını unutun ve bu kadar insani bir senaryonun nasıl, olması gerektiği gibi, yani insani bir şekilde sunulduğuna tanık olun. İyi seyirler…

Share/Save/Bookmark

Alakalı yazılar:

  1. Testament (1983) - Bildiğimiz felaket filmlerinden değil Günümüzün felaket filmlerine baktığımızda yıkılan özgürlük anıtları, gökdelenler, patlayan mekanlar,...
  2. The Bucket List - Kova değil kazan listesi Yapımcı ve yönetmen filmlerinin farklılıklarına Türkiye’de çok alışkın olmasak da...

Yorum yazın:

İsminiz *

Emailiniz *

Websiteniz

RSS RSS ile yazıları veya yorumları takip edin...

Rastgele

Son Yorumlar

Arşivler

Kategoriler

Bayrak Yarışı