Doomsday (2008) – Konusunu Unutturan Felaket Filmi


Neil Marshall yönetiminde çekilen “Doomsday” filmi bir virüs sonucunda oluşan felaketi konu alarak başlayan “felaket filmlerinden” biridir. Yine standart olarak bildiğimiz bir tür virüs, insanların biyolojik yapılarını etkilemekte ve onları yok ederek hızla yayılmaktadır. Giriş sahnesinde sınıra dayanan enfeksiyonlu insanlar görülmekte, askerler tarafından yapılmış setleri aşmaya çalışan sivil halk bozuk para gibi harcanmaktadır.

Kilometrelerce uzunluğa sahip yeterli yükseklikteki bir duvar ile temiz bölge karantina bölgesinden ayrılmış olup, bu alanın dışarısında kalanlar tamamen kendi kaderlerine terk edilmiştir. Gel zaman git zaman tıpkı bir kaba konan bakteriler gibi enfeksiyonlu insan nüfusu azalmış ve tükenme noktasına gelmiştir. İşte olayların başladığı nokta tam burası oluyor.

Sonrasında bir ekip oluşturulup unutulmuş bölgeye yollanıyor. Aslında şimdi yazarken fark ettim baya bir olay oluyormuş filmde :) neyse konumuza geri dönecek olursak bu filmi sürekli zıplayan bir canlı gibi düşünebilirsiniz. Nasıl yani? diye bir soru gelirse eğer şöyle açıklamaya çalışayım. Film sürekli değişiyor, konusunu unutturuyor, bir daldan öbür dala sıçrayıp hopluyor. Adeta bir “toplama enfeksiyon” filmi ile karşı karşıyayız.

Ben şöyle bir harita çıkardım kafamda, kronolojik olarak onu vermek istiyorum. Filmin hangi dakikalar içerisinde hangi filme dönüştüğü aşağıda verilmiştir :)

00’00” War of the Worlds, 28 Days Later…,28 Weeks Later
08’40” S.W.A.T.
23’10” Resident Evil: Extinction
41’55” Black Hawk Down
43’48” Mad Max
51’43” Bu kısma anlam veremedim (?)
59’28” Elektra
60’47” The Lord of the Rings Trilogy
62’29” Back to the Future Part III
65’36” National Treasure
66’48” Robin Hood: Prince of Thieves
67’50” Kingdom of Heaven
73’16” Yine 28 Weeks Later
77’16” Gladiator
86’03” Herhangi bir James Bond filmi
91’39” Yine Mad Max
101’41” Not Without My Daughter
104’35” The Lord of the Rings: The Return of the King

çok ilginç bir yapım olmuş, bu kadar ilginç olduğu için beğendim, sanırım yönetmen kararsız kalmış biraz. Her şeyden azar azar koklatmak istemiş bizlere. Değişik bir deneyimdin Doomsday.

Sıradanlıktan uzaklaşmaya çalışan kararsız bir felaket filmi izlemek, aralarda geyikler olsun ama genel anlamda ciddi, görüntü kalitesi güzel, çekimleri hareket dolu olsun istiyorum diyorsanız bu film size uygun olabilir.

ufak notlar (spoiler içerir!):

-kızın gözü çok saçma olmuş, neden bu kadar kasıyorlar anlamıyorum, yani zemin ile tek noktadan temas kuran bir küre nasıl olur da sağa sola dönebilir anlayabilmiş değilim. Ayrıca ya çatışmanın ortasında gözünü düşürse, kaybetse falan o zaman ne yapacak peki merak etmekteyim.

-Arabayı çarpmasına rağmen, aracın pek hasar almaması gözüden kaçmadı değil.

-Zırhlıdan çıkıp karantina bölgesindeki kıza yardım etmek için güvenli aracı terkeden abimin mantığını anlayabilmiş değilim. İkinci aracı kaybetmek için bundan daha mantıksız bir senaryo yazılamazdı.

-Zırhlılara saldıran saldırganlar ellerinde Molotof kokteylleri ile hep hazır, her daim bekliyorlar mı buna da anlam veremdim. Nasıl olur da bu kadar organize ve tetikte olurlar.

-Zırhlı aracın ön camının olması ve bu camın kolayca kırılabilmesine karşın, biyolojik tehlikelerden tutun da kimyasal saldırılara karşı aracın dayanımlı olması ne kadar büyük bir alakasızlık. Yine senaryo metninde kasmalar görülüyor çünkü bir sonraki sahnede o kırılan camdan içeri ok girmesi lazım.

-Film yapımcılarının fizik bilgisi mi eksik onu anlayamıyorum ben, köpük bombası denilen alet düşmekte olan asansörü durdurabilecek kuvvet yaratabiliyor ise nasıl oluyor da içerisindekilerin pestili çıkmıyor?.

You may also like...

9 Responses

  1. Filmi hiç duymamıştım, yazdıkların oldukça B-Filmi duruyor. Özellikle futbol maçı özetler gibi dakika dakika açıklamana koptum. Nasıl bir filmmiş yahu? Bu akşam izliycem :).

  2. Böyle bir film hayatımda görmedim, öncelikle onu söyleyeyim. Nasıl bir sinema bilgisidir kutluyorum senaristi, ne seviyorsa suyundan koymuş gerçekten. Her yeni sahnede film farklı bir 80’ler filmine saygı duruşunda bulunuyor nerdeyse. B-Filmlerin de ellerinden öper. Film çok sahne ve tür arasında atlasa da kimi fikirleri beğenmedim değil, neden izole olmuş bir karantina bölgesi kendi kültürünü oluşturamasın, neden bu böylesine abartı şekilde daha önce incelenmedi, incelenmeliymiş kesinlikle.

    Ayrıca film hatalarına hata diyemiyorum özetle B-Filmi diyorum yoksa hakkaten filmi mantık çerçevesine oturtmak bazen imkansız. Mesela Cally(köylü kızı :))’nin Bentley’i görünce şaşırması absürddü, lan şehre gitmişsin her yer araba dolu millet otobüs falan kullanıyor buna rağmen “bu ne işe yarar” yorumu güzeldi.

    Bir de kendinden beklenmeyecek kadar açık uçlu bir finali var filmin onu da beğenmedim değil, o anda bitirmek güzel hakkaten böyle bir geniş kitle filmini. Bence herkesin izlemesi gereken bir film, son derece acayip, değişik, tanımlanamaz…

  3. notilus diyor ki:

    Bu filmle ilgili rahatlıkla birkaç saat konuşabilirim :), senin de dediğin gibi çok garip tanımlanamaz bir yapım olmuş. Aslında biraz hakkını yemişim diye düşünmeme neden oldu sonradan. Kendi çapında özgün bir film bile denebilir :)). Ayrıca ne dalga geçer gibi ne de ciddiyet var üslubunda.

    Bu detayı güzel yakalamışsın tebrik ediyorum :) zevkle izlenebilecek bir film bunu söyleyebilrim, izlerken hiç sıkmıyor insanı ayrıca bu tip filmleri sevenler tarafından iyi benimseneceğini düşünüyorum.
    Yazmayı unutmuşum bu filmi izledikten sonra üzerimden “kamyon geçmişe” yakın bir şey hissetmiştim :)

  4. suffersystem diyor ki:

    Neill Marshall böyle yapmazdı ama kafasını falan çarpmış hatta ateşli hastalık falan geçirmiş olabilir… Yönetmeni farklı olsa belki daha sempatik bulabilirdim ama böyle birinci sınıf bir elden böyle bir film çıkmamalı kanaatindeyim… Genel olarak salgın hastalık, zombi janrına devrimsel yenilikler getirmesede insanların hafızalarında yer etmiş efsane filmlerden toplama senaryosuyla aksiyon sahnelerinin başarılı kotarılmış olmasıyla, teknik açıdan oldukça profesyonel durmasıyla sıradan bir film olmak ve olmamak arasındaki ince çizginin az farkla dışında kalıyor.

  5. Diğer filmlerine de baktım ama Neil Marshall adı tanıdık gelmedi. Sanırım çok korku/gerilim filmi izlemememden kaynaklanıyor. Bir Descent’i ismen hatırladım o da çok bir şey canlandırmadı.

    Söylediğine katılıyorum ve sıradan olmaktansa garip olmak ya da absürd olmayı seçmiş gibi. B-Filmi, B-Filmi diye bağırmak istiyorum sayın seyirciler…

  6. suffersystem diyor ki:

    Bir önceki filmi Descend vizyona girdiği sene benim izlediğim en iyi filmlerden biriydi… çok düşük bütçeyle çok harika bir iş çıkmıştı. Böyle bütçe manyağı bi film için bence daha averaj bir isim seçilebilirdi yönetmen olarak. Neil Marshall bu filmle hanesine eksi puan eklemiştir bence. Descend i izleyin ne demek istediğimi çok iyi anlıyacaksınız.

  7. guppee diyor ki:

    Hehe filmi nihayet izledim. Merak ediyordum cidden. Film için güzel mi çirkin mi derim bilemiyorum. Film B-filmi olmasa daha iyimi yoksa daha kötümü olurdu onu da bilemiyorum. Oturmamış birşeyler kaldı kafamda. Filmin en güzel yanı medaydan ve dış faktörlerden izole olmuş insanlığı ve güç merakını çok güzel ele almış olması. Ama bir yandan da notilusun değindiği tuhaf detaylar ve benim de kafama takılan noktalar filmin ciddiyetini gözümde azaltıyor.

    Hoş yönetmenin ciddi olmak gibi bir kaygısı yok bence al kardeş sorgulama B-filmi işte deyiverip sıyrılıyor sanki. Kullanılan B-filmi klişeleri, oturmamış, mantık dışı sahnelere bir bahane adeta. Ama en mantık dışı olay aç bilaç, vahşi bir şekilde yaşayan duvarın ötesindekilerin nasıl saç boyası, yüz boyası, son model topuklu botlar ve en önemlisi o kadar punk olmak için jöle bulduklarıdır.

    Film alttan alttan insanlığın güç merakına değiniyor. Gücün bir kez insanoğlunun eline geçti mi insanın nasıl tanrı rolüne soyunduğu gösteriliyor. Canaris, Kane ve Sol karakterleri değerlendirildiğinde, koşullar ve ortam nasıl olursa olsun insanın aslında hırs içgüdüsüyle hareket eden vahşi bir hayvan olduğu görülmektedir. Ve filmin sonunda idealist Binbaşımız Sinclair’in de bunlardan birine dönüştüğüdür. Duvarın ötesine geçmeme isteğinin altında yatan sebeplerden biri de lider olma isteğidir. Buna itirazlar geliyorsa eğer, size sorarım neden kendisi geri dönüp de Sol’un kafasını alıp punkların arasına dalıyor.

    Başka güzel bir değindiği nokta ise insanlığın hala hayvanlardan ayrı olmamızı sağlayan bağımsız iradeden fazla faydalanamadığını göstermiş olmasıdır. Baba herşeyden izolesin istediğin herşey elinde. Tüm fantazilerine uygun bir uygarlık kurabilecekken niye sana önceden dayatılan basmakalıp akımlala takılıyorsun. Niye anarşist ortamların yada ortaçağ ortamlarının bir kopyasını kuruyorsun kendine. Birazcık bağımsız fantaziler lütfen ya. Hoş bugün bana da gel uygarlık kur deseler ben de önceden uygulanmış modellerden birini kopyalamaktan öteye geçemezdim.

    Bir de film insanın her zaman bir lidere ihtiyaç duyma, güdülme içgüdüsünü ortaya koymuştur. Ne kadar bağımsız uygarlıklar kurulsa, o uygarlıklar yöneticisimi kaybetse bile yine bir lider modeli çevresinde öbeklenmeyi tercih etmiştir. Bu filme bu kadar ciddi bakmaya anlam varmı bilmiyorum ama film özet olarak insanın hala bağımsızlık kavramından yoksun vahşi bir hayvan olduğunu göstermiştir. Anarşistlik gibi akımların ne kadar bağımsızlık vaadi verse de hala insanların o düşünsel olgunluğa erişmediğini deli gibi vurgulamıştır.

  8. gulahgula diyor ki:

    Doomsday yukarda değindiğin gibi farklı filmlerin bir karmaşası olmuş.Punk bir şarkının pop cover’ı gibi gelmişti bana.Yinede türünün ilginç bir örneği olmuş çıkmış!

  9. notilus diyor ki:

    guppee, yorumun ve katkın için teşekkür ediyorum, düşünsel anlamda filmi farklı noktalara çekerek yorumlamış ve üzerine kendinle konuşur gibi samimi bir üslup eklemiş olmanı oldukça beğendim :)

    ben filmin bu boyutu üzerine pek düşünmedim doğrusu çünkü film zaten dalga modunda bir yapım, karakterleri bile tüm ciddiyetleri altında pis pis sırıtır nitelikte geldi bana. Ama uygarlık konusunda önceden varolan sistemlerin oluşmasını kaçınılmaz buldum, çünkü ortaçağ kısmını yaratan kişinin istediği düzen kurulmak zorunda kalınmış, belki o durumda yıllar geçecek olsa, insanlar özgürlük kavramını anlayacak kavgalar, gürültüler çıkacak ve günümüz uygarlığına doğru bir gidişat seyir edecek.

    Tabi bunları bilemiyoruz ama lider ihtiyacı her zaman olacaktır diye düşünüyorum, çünkü her kafadan bir ses çıkması, çıkmazlığa itecektir insanları. Bahsettiğim lider o topluluğun bireyleri tarafından seçilsin ya da meziyetlerini göstererek ortaya çıksın orasını bilemem ben, ama bir vücutta iki beyin olmaz diyerek olayı izah etmeye çalışayım. (Burada lider ile kastetmek istediğim tek kişi ile sınırlı değildir. Bu bir kaç kişi ya da bir topluluk olabilir pek tabi. )

    doomsday tuhaf bir film, izlemesi eğlenceli oldukça zevkli, hareketli, yanar döner ve bir o kadar da saçma bir film :))

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>