Kendi halinde sosyallikten uzak yaşayan bir muhasebeci, ona odası olarak verilen toplantı salonunda çalışmakta iken içeriye “güçlü” bir karakterin girmesi filmimiz başlar. Burada çekingen muhasebecimiz Jonathan McQuarry (Ewan McGregor) ve karizmatik avukatımız Wyatt Bose (Hugh Jackman) arasında geçen, kanımca “on numara” olarak tabir edilecek çok hoş bir diyalog meydana gelir.
Muhasebecinin günlük rutinleri içerisinde hayatı yaşamaya pek vakti olmamıştır. Kısaca ele almak gerekirse sıkıcı bir adamdır. Fakat yeni arkadaş olduğu avukat onun karakterine zıt bir insan olup, muhasebecinin kendini keşfetmesini sağlayacaktır. Film bu şekilde devam ederken, özellikle bahsettiğim giriş sahnesini izledikten sonra, bu filmin kaliteli bir film olacağını düşünmüştüm. Çünkü böyle iyi aktörler filmde bir araya gelmişler ve güzel bir sahne ile hikaye girişi ortaya koymuşlardır. İlerleyen süre ile birlikte filme olan merakım arttı ve bir süre sonra adeta sömürürcesine izler buldum kendimi.
Ama gidişatını kolaylıkla tahmin edebileceğimiz bir senaryonun geldiğini hissetmem ile tüm hevesimi yitirdim. Çok açık söylüyorum bu kadar tahmin edilebilir bir senaryo olamaz. Film güzel, yönetmen iyi, oyuncular iyi peki ya senaryo?. Evet bununla beraber film bir anda ucuz bir havaya büründü gözümde, esere duyduğum saygıdan ötürü tahmin ettiğim sonu izlemeye koyuldum.
Tekrar söylemek istiyorum neden böyle bir emeği, çabayı kötü senaryolar ile telef ediyorlar bunu anlayabilmiş değilim, filmde senaryo dışında her şey güzel.
Karakterler rollere çok iyi oturmuş, özellikle Hugh Jackman’a hayran kaldım. Kendisini hep iyi rollerde izlemiş olduğumu için kötü adamı da iyi çıkardığını keşfettim. Hatta yeri geliyor psikopatlaşıyor ve bunu iyi yapıyor.
Ayrıca bir başka eksi ise zaten kolaylıkla tahmin edilen senaryonun izleyici tarafından deşifre edilmemesi için gösterilen çaba oluyor. Ama bu çaba da havada kalıyor çünkü senaristin bunu yapacağını tahmin edebiliyoruz.
Deception aktörleri ve yönetmenliği açısından izlenilebilecek bir film olmuş. Üzülerek söylüyorum bu şekilde heba olması görmek bana acı verdi ama meraklıları tarafından izlenebilir.
ufak notlar (spoiler içerir!):
-Filmin sonunda Bose’un vurulduktan sonra, banka yığılıp can verdiği sahnede kullanılan kan efekti çok gereksiz ve yapay olmuş.
-Zamanı azalan McQuarry’nin bilgisayara klavyeden girdiği isim ve soyadı bilgilerinin ışık hızında yazılması saçmalığı bu filmde de var. On parmak ile klavyeye girse o kadar hızlı yazamayacağını düşünüyorum ki adamın ismi de uzun, “Jonathan McQuarry”.
-Filmin kapanış sahnesinde McQuarry asıl kızı tesadüfen mi buluyor yoksa anlaşmalı mı buluşuyorlar onu çözememekle birlikte, ille de mutlu son olsun diye bir itme kakma durumu sezdim.
-Jenerik güzel olmuş ama “written by” yazısı geçerken biraz asabım bozuldu.
-Para transferi yapılırken “bitrate” verilmesi ve değerin 141 olarak sabit olması da ilginçmiş doğrusu. )
-82’49″ da göz göre göre sadece saçını yana taramış olduğu için alakasız iki kişiyi benzeten banka görevlisine şaştım kaldım başka bir şey söylemiyorum. O bankanın sonunu iyi görmedim.
-Son bir detay, birisi McQuarry’ye iç çamaşırı alsın, acıdım adama hep aynı sliple takıldı tüm film süresince. )