Jeux d’enfants - Love Me If You Dare (2003)

Jeux d’enfants - Love Me If You Dare (2003)

4 votes, average: 6.75 out of 104 votes, average: 6.75 out of 104 votes, average: 6.75 out of 104 votes, average: 6.75 out of 104 votes, average: 6.75 out of 104 votes, average: 6.75 out of 104 votes, average: 6.75 out of 104 votes, average: 6.75 out of 104 votes, average: 6.75 out of 104 votes, average: 6.75 out of 10 (6.75)
Loading ... Loading ...

Yazan: notilus | 05 Ekim 2008 | Kategoriler: Avrupa, Bağımsız
Etiketler: , , , , , ,

Bu yazıma başlamadan önce beni açıklayan ve yazımın daha sonraki bölümlerini aydınlatacak olan birkaç bilgiyi sizlerle paylaşmayı uygun görüyorum. Bir sinema sever olarak yönetmenlerin kendilerine özgü olan görüntü yakalama stillerini kafamda istemsiz bir şekilde kategorize etmeye başladığımı oluşan birikim sonucu yakın zamanda fark etmiş bulunmaktayım. Şimdi bu birikim sadece bir izleyici gözünün sahip olduğu yalın birikim olup profesyonel anlamda herhangi bir çağrışım yapmamalıdır.


Öncelikle Fransız filmlerinin üzerimde oluşturduğu çekici etkiyi açıklamak isterim sizlere, lisan olarak duyduğum bu dil, filme olan bağımı ne zaman olursa olsun artırmış dikkatimi daha kolay vermeme neden olmuştur kanaatimce. Dilin ahenkli ve vurgulu tınısı filmin atmosferini, karakterler arası diyalogların inceliklerini, estetik bir şekilde yoğurup zihnime enjekte emiştir. Ayrıca resim olarak kayıt alınan görüntülerde oldukça sevdiğim birşey, film renklerinin abartılması olmuştur. Hani kırmızı kırmızı gibi değildir yada mavi ise mevzuu bahis olan mavi değildir. Renkler öyle güzel tatlandırılmıştır ki onları izleyen gözlerim doymak bilmez olur tayfın çeşitliliğine. Bu tip resim kalitesi yüksek filmere yine bir Fransız yapımı olan 2001 yılına ait Amélie filmini örnek verebilirim. Bu filmi izleyen gözler eğer dikkatli bakacak olurlarsa ekranda akan görüntüye, filmin aktardığı duygularının büyük bir kısmını görme değil bakma algısı ile tadılacaktır, görüntüyü görüp yorumlamaktan ziyade. Hüzünü, çoşkuyu, heyecanı, yalnızlığı, sevgiyi, kızgınlığı doğru tonlarda seçimliş renkler aktaracaktır izleyiciye film süresince. Kısaca bahsetmek istediğim başka nokta ise yönetmenin filmi görmek istediği açının yaratıcılığıdır bana göre. Filmi gözlemleme sürecinde yönetmenin bize bahşettiği gözlerimizi ne kadar etkileyici bir şekilde kullanacağı oldukça önemlidir.

Şimdi bu kadar sözden ve kendimce açıklamaya çalıştığım detayları anlatabilmiş olduğumu ümit edip daha derinlere inmek istiyorum izninizle. “Cesaretin var mı aşka ?” şeklinde dilimize çevrilen bu karmaşık duygulara bulanmış film makarası 90 dakikalık çok hoş bir deneyimdir. Filmin yönetmeni aynı zamanda filmin senaristi olan ve her iki rolün de hakkını fazlasıyla vermiş olan Yann Samuell dir. Filmin ana öğesi, benim algıladığım kadarı ile iddaalaşan farklı cinsiyetten iki çocuğun, yetişkine ermelerinden sonra bile kendi aralarındaki bu lezzetten vazgeçmeyecek olmaları ile gelişen aşk, nefret ve intikamı üzerine kuruludur. Oldukça yaratıcı bulduğum senaryo bir an bile sıkmadan beni sadece çocukların sahip olabilecekleri saflıkta hayallerden, yetişkinlerin tekdüze olmaya mecbur edilen hayatına götürerek eşlik etmiştir film süresince.

Dikkat edilmesi gereken önemli noktalardan bahsedecek olursak eğer, ana karakterlerin hem şaka hem iddaa hemde intikam üzerine kurulu çılgın aşklarıdır. Bu aşk öyle bir aşktır ki hem bir bağımlılık hemde bir erdem olmuştur her ikisi için. Ne yan yana uzun süre kalabilirler ne de tamamen ayrı durabilirler. Denge kanunu gibi ne kadar öfke, şiddet ve birtakım başka davranışlarını biçimlendiren etkiler altında olsalar bile, eninde sonunda aynı çukura yuvarlanmaya mahküm iki bilye gibi kavuşurlar birbirlerine. Aslında bu tezat ilişki filmin ana iskeletidir zaten.

Film süresince yönetmeni takdir ettiğim sahne pek çok olmak ile birlikte, final bölümdeki yağmur altında buluşma sahnesi tabir yerinde ise beni hayretler içerisinde bırakmıştır. Bunlardan ilki yuğmurun yiyen erkek karakterin ağır çekimde düşmesi sırasında aynı kadrajdaki öteki karakterlerin davranış hızının gerçek zamanlı olması, takip eden süre içerisinde ağır çekimdeki karakterin ıslak asfalta düşmesi ve asfaltın bir anda havuza dönüşerek çarpma ile içine batması, daha sonra ise karakter batmakta iken suyun içinde bir atlı karınca makinasının çalışmakta olduğunun görülmesi tek kelime ile büyüleyicidir.

Bütün filmi burada tek tek anlatmak isterim fakat bu mümkün olmayacağından ötürü size tavsiyem en kısa zamanda bu filmi belleğinize kazandırmanız olacaktır. Pişman olmayacağınızı garanti eder, tadacağınız deneyimle günümüzde mutlu olmak bu kadar güçleşmiş iken içinizde hoş bir sıcaklık yaratacağına güvence veririm.




Share/Save/Bookmark

Alakalı yazılar:

  1. Wristcutters: A Love Story (2006) - Ben Bu Film İçin Bileğimi Keserim! Wristcutters, bir insanlık dramının su yüzeyine vurmuş komedisi. Karakterleri...
  2. Scener ur ett äktenskap - Scenes from a Marriage (1973) Şimdi bir tek kelime bile yazmadan önce şunu söylemek isterim....

Yorumlar ve bağlantı verenler:

  1. a product of your imagination | 05 Ekim 2008, 22:34

    İzleyeli bayağı oldu ama hatırladığım kadarıyla çok Fransız bir film bulmuştum. Bir de Amelie ve benzeri filmlerden sonra furya gibi hissettirmişti. Renklerin doygunluğun coşturulması falan açıkca onu hatırlatmıştı bana da.

    Romantik filmlerde daha dolaylı akışı ve yumuşak başlılığı seviyorum. O nasıl oluyor denirse, “gözümüze sokmadan işte” diyebilirim :). Bu filme “çok Fransız” dememin sebebi de bu göze sokma eyleminden tatmin alması ve abartılı anlatımı.

    Biraz kişiselleşiyor yani burda bence, bu tür anlatımı sevmiyor olmamdan filmden çok keyif almadığımı söyleyebilirim. Aslen, olayın abartılı olması filmi kendisi yapıyorsa da ben de abartılı anlatımdan hoşlanmadığım için filmi abartısı nedeniyle sevmedim :).

    Baya spoiler olacak kesinlikle okumayın izlemediyseniz ama sondaki beton sahnesinde ben iptal olmuştum. Çoğu kişi bu sahneye aşık olabilecekken maalesef bende yarattığı his, “Yeter artık, neyse Allah’tan bitiyor.” olmuştu.

    Neyse efendim, kendisini öncül filmlerinin azimli tekrarcısı ve türün bu tip örneklerine nefretimden 5/10 veriyorum.

    Saygılarımla…

    a product of your imagination : a product of your imagination : 5a product of your imagination : 5a product of your imagination : 5a product of your imagination : 5a product of your imagination : 5a product of your imagination : 5a product of your imagination : 5a product of your imagination : 5a product of your imagination : 5a product of your imagination : 5
  2. notilus | 03 Kasım 2008, 16:59

    neden için bu kadar nefret dolu anlamıyorum ki.. :)

    notilus : notilus : 8notilus : 8notilus : 8notilus : 8notilus : 8notilus : 8notilus : 8notilus : 8notilus : 8notilus : 8
  3. a product of your imagination | 06 Kasım 2008, 15:10

    Ya rabın bir lütfu bu bana… Doğuştan kaşlar çatık.

    a product of your imagination : a product of your imagination : 5a product of your imagination : 5a product of your imagination : 5a product of your imagination : 5a product of your imagination : 5a product of your imagination : 5a product of your imagination : 5a product of your imagination : 5a product of your imagination : 5a product of your imagination : 5

Yorum yazın:

İsminiz *

Emailiniz *

Websiteniz

RSS RSS ile yazıları veya yorumları takip edin...

Rastgele

Son Yorumlar

Arşivler

Kategoriler

Bayrak Yarışı