Yazan: notilus | 21 Kasım 2008 | Kategoriler: Bağımsız, Türk
Etiketler: 2008, Ahmet Rıfat Şungar, Ebru Ceylan, Ercan Kesal, Hatice Aslan, Nuri Bilge Ceylan, Three Monkeys, Üç Maymun, Yavuz Bingöl
Üç Maymun, 2008 Türkiye - Fransa - İtalya ortak yapımı Nuri Bilge Ceylan filmidir. Yönetmenin Uzak ve İklimler’den sonra Cannes Film Festivali’nin yarışmalı bölümüne kabul edilen üçüncü, toplamda ise beşinci uzun metrajlı filmidir.
Başrollerini Yavuz Bingöl, Hatice Aslan, Ahmet Rıfat Şungar ve Ercan Kesal’ın paylaştığı film, küçük zaafların büyük yalanları doğurmasıyla parçalanan bir ailenin, gerçeklerin üzerini örterek bir arada kalma çabasını anlatır. Filmin adı da, acı ve sorumluluklardan, gerçeği görmeyerek, duymayarak ve gerçekler hakkında konuşmayarak kaçmaya çalışan karakterlere göndermedir. Üç Maymun genel olarak, “üç maymunu oynamanın” gerçekleri ortadan kaldırıp kaldırmayacağını sorgular.
Nick James (Sight and Sound Editörü / İngiltere): Oldukça beğendim. Özellikle bir aşk filminde korku filmi öğesi diyebileceğim imgelerin ortaya çıkması ilgimi çekti. Ceylan bunları, birçok kez gıcırdayarak açılan kapıları vb. bir adım ileri götürdü. Sinemasında bir gelişme kaydetmekten ziyade aynı düzeyde kalmış ama oldukça iyi yapılmış bir film.
Burada eklemek istediğim şey filmin tüyleri ürperten sahneleri olduğudur. Bir an kendimi korku filmine dönüşecek diye gerdiğim bu sahnelerin birinde ailenin küçük oğlu kapı eşiğinden görülmekte fakat net bir biçimde seçilememektedir. Yukarıdaki yorumda hissedilen algının bununla paralel olduğunu düşünüyorum. Ayrıca yine bu sahnede izleyicinin İsmail karakterini canlandıran Rıfat Şungar’ın yüzünden akan terin aşağıya değil, yukarıya doğru yerçekimine zıt şekilde aktığını fark etmenin şokunu yaşadım.
Thomas Sotinel (Le Monde / Fransa): Zekice, ilginç ama beni baştan çıkarmadı. İlginç bir kara film.
“Kara film” sözüne katılıyorum kendi çapımda çünkü karanlık öğeler taşıyor. İnsanı bazı noktalarda gezdiği gibi çok sessizlik olduğu zamanlarda ürkütücü bir izlenim bırakıyor seyirci üzerinde.
Borislav Andelyiç (Sırbistan FIPRESCI Başkanı): Ben kişisel olarak Ceylan’ı çok severim. Bence bu çok ilginç bir film. Belki de en iyi filmlerinden biri. Görüntü yönetimini ve oyuncularla çalışmasını geliştirmiş.
Burada oyuncular üzerine bir şey söylemem gerekirse, Nuri Bilge Ceylan’ın konuk olduğu Mustafa Altıoklar’ın TürkMax kanalında yayınlanan “Sinemacı” adlı programında, Nuri Bilge Ceylan oyuncu seçimi sırasında Yavuz Bingöl’ü role uygun olarak görmüş fakat Hatice Aslan’ı fazla tiyatral bulduğunu söylemişti. Daha sonra yine filmin senaristi ve yönetmenin eşi olan Ebru Ceylan ile karara varıp Hatice Aslan’ın rolü almasını istemişler.
Michel Ciment (Pozitif Dergisi Editörü/ Fransa): Nuri Bilge Ceylan günümüzde en büyük ustaların düzeyine ulaşmış yönetmenlerden biri. Her filmi bir yenilik olduğu gibi aynı zamanda sinemasının devamlılığını sağlıyor. Her filminde farklı bir ustalık sergiliyor. Sesi, alan derinliğini, apartmanı, denizi kullanması olağanüstü.
Burada da ses konusunda bir şeyler eklemek istiyorum, sanırım bazı yerlerde sesi sonradan eklemişler örneğin filmin sonlarına doğru Yavuz Bingöl’ün canlandırdığı Eyüp karakteri sokakta turlamaya çıktığında dikkat ettim ayak sesleri ona ait gibi değildi. Ve yine apartman görüntüsünün planından geçen trenin görüldüğü sahnede, trenin o bilindik sesinden rayların birleşme yerini hesaplayamaya çalıştım ama çelişkili buldum. Ses sonradan bindirme olabilir diye düşündüm sonrasında ya da bana öyle gelmiş olabilir bilemiyorum.
Karakterlerimizin yaşadığı binaya hayran kaldım çok hoş gerçekten ilginç bir çarpıklaşmış kent yerleşim örneği. Bina bildiğiniz üçgen gibi bir kuşbakışı görüntüye sahip olduğunu düşünüyorum, Trabzon’da ilginç binalar görmeye alışır olmuştum ama bu yapı benim beynimin “en ilginç on bina” listesi arasındaki yerini aldı.
Nuri Bilge Ceylan’ın fotoğrafa olan tutkusu ve filmlerinin temposu bu filmde yine aynı aklıma gelmişken ekleyeyim. Özellikle BBC radyoda yönetmen ile İngiltere’de gerçekleşen söyleşiyi dinlediğimde her ne kadar kendisi açık olarak söylemese bile fotoğrafa olan tutkusunu hissettim diyebilirim. Ayrıca bu söyleşi sırasında yönetmenin iki yıl önce beğendiği film için şimdi nasıl beğenmişim ben bunu diyorum demesi ve bu değişkenliğinden korktuğunu ifade etmesi ilginçti. Yine aynı söyleşide İngiltere’de geçirdiği gençlik yıllarında uzunca bir dönem boyunca günde ortalama iki üç film izleyerek oldukça geniş bir zihin arşivi yarattığını öğrendim.
Bu filmin kayda değer bir özelliği de teknik anlamda geliyor, 55 kopyayla gösterime giren film HD teknolojisiyle çekilen ve NBC’nin dijital teknolojinin imkanlarını kullanarak özel bir görüntü çalışmasıyla son halini almıştır. Türkiye’de de Cannes’da olduğu gibi yüksek çözünürlüğe dijital projeksiyonla izlenebilecek olup Türkiye’de Mars Entertainment’ın girişimiyle dijital projeksiyon sistemi yerleştirilen 15 Cinebonus salonunda 2K çözünürlüklü dijital projeksiyon sistemi vasıtasıyla izleyicilerlere sunulmuştur.
Filmi izlemeyen bu kısmı pas geçsin,
Aklımın köşesinde kalan bazı sahnelerden söz edecek olur isem eğer, Servet (Ercan Kesal) ile Hacer’in (Hatice Aslan) otomobilde geçen sahnesi oldukça güzeldi. Yönetmen burada hem geçen süreyi, hem Servet’in dertlerini anlatmasını hemde Hatice’nin rahatsızlığını oldukça başarılı bir şekilde anlatmayı başarmış. Bu sahne sırasında Servet konuşmakta fakat bize yansıyan görüntüsü konuşmamakta sessiz sakin bir şekilde otomobili kullanmaktadır.
Bir başka sahne ise Hatice’nin Servet beyden yardım istemeye gittiği anda Servet beyin gergin bir telefon görüşmesi yapmasının devamında, derdini anlatacak olan Hatice’nin telefonunun çalması ve ortam böyle gergin iken telefonun neredeyse bir dakika boyunca çantasında bulamamasıdır. Burada telefonun zil sesi Yıldız Tilbe’nin “E mi” adlı parçası olup karanlık ortamı arabeskleştirmekte ve biraz da kültürümüzde olan reddedemeyeceğimiz melodileri ile filme farklı bir tat vermiştir.
Bir başka sahne yalvarma sahnesi olarak isimlendiriyorum, bu sahnede deniz manzaralı belli ki yüksek olan bir tepenin ucunda Hatice’nin Servet’e yalvarması görülür. Fakat Servet sert davranınca Hatice’nin psikopatlaşan tavrı bildiğimiz üçüncü sayfa haberleri kadar gerçektir.
Yine bir başka sahne ise Eyüp’ün kendi karanlığı içerisinde yatakta yakmakta iken ölmüş olan küçük oğlunun arkadan ona görünmeyecek şekilde kolunu dolamasıdır. Bu sahne oldukça etkileyici geldi bana, onun düşündeki özlemi fiziksel manada filme entegre etmem anlamında yerine oturmuş diyorum.
Filmi izlemeyen buradan devam edebilir,
Anlatacak söylenecek çok şey var tabi İsmail’in kendi alemi ve her Türk gencinin sınav bunalımı ile hayat kaygısına yapılan göndermeler, yine İsmail’in trene bindiği zaman başını gelen rüzgara tuttuğu bölümler içindeki karamsarlığı bir süreliğine bile olsa yok edebildiğini aktardı bana. Nuri Bilge Ceylan’ın sinemasını oldukça severim, Ingmar Bergman, Emir Kusturica veya bir Andrei Tarkovsky gibi insan davranışlarını belgesel anlamda incelemesi bana gerçek anlamda film izlediğim hissini verir. Hal böyle olunca başkaları tarafından “yavaş” olarak tabir edilen bu tarz filmlerin gerçek sinema olduğu kanaatindeyim.
Son olarak filmin kazandığı başarıları ve ödülleri listeliyorum, izlemenizi tavsiye eder iyi seyirler dilerim.
2008 - Cannes Film Festivali
· En İyi Yönetmen
2008 - Osian’s Cinefan Film Festivali
· En İyi Yönetmen
2008 -”Manaki Kardeşler” Film Festivali
· Mosfilm Ödülü
· Özel Mansiyon
2008 - Haifa Film Festivali
· En İyi Film
2008 – Asya Pasifik Görüntü Ödülleri
· En İyi Yönetmen
Alakalı yazılar:
Filmi az önce izledim.Lakin “Uzak” kadar sevimli gelmedi.Yavuz Bingölü görünce zaten bi hört demiştim.Tiyatro oyuncusu mu kalmadı memlekette!!Eğer Nuri Bilge filmleri “birsaatotuzdakika”dan daha kısa çekerse, filmlerin daha sıcak olcağını inanıyorum.Oyuncu kaldırımda yürürken 70 saniye geçiyor!Türk dizileri gibi!Tamam,konuşmalar arasında,çocuğun trenden kafasını çıkardığı sahnelerde ve güzel bir manzara anındaki beklemeler uygun.Ama bu uzatmaları filminde her an kullanıyor ve bana göre o uzatmalarda kendi kalesine gol atıyor.Avrupa filmi olacağım diye kasıntı gözüküyor.Benim gibi düşünen kişilerin sayısı oldukça az olsa gerek ödüllere doymuyor!Ayrıca ses konusuna da katılıyorum.Bazen küçük ayrıntılar rahatsızlık veriyor.
İnceleme için teşekkürler.Umarım bir gün “tam bir film” yapabilecek.Gidişat o yönde.
Bana göre Uzak filmi de sevimli bir film değildi, Yavuz Bingöl’ün bu role iyi gittiğini düşünüyorum, yazıda da belirttiğim gibi Nuri Bilge Ceylan’ın özellikle tiyatral oyunculuktan kaçtığından bahsetmiştim.
Yine bana göre bu filmlerin kendi tarzları var, uzun sahnelerin gereksiz olmadığını düşünüyorum, herkes bu tarz filmleri sevmez çünkü ağır tempo insanda dikkat dağınıklığına yol açıyor. Ve yine sinema koşullarında izleme imkanınız yoksa filmi takip etmesi güçleşiyor. Fakat bu ağır film akışının seyirciyi mekan ve olay bağlamında daha derinden etkilediğini düşünmekteyim. Bu filmde beni rahatsız eden uzun sahne yoktu, her sahnenin kendi içinde bir kompozisyon oluşturduğunu düşünmekteyim.
Nuri Bilge Ceylan’ın filmleri daha çok bir fotoğrafçı üslubuna sahip olduğu için kesinlikle çok eğitici olduğunu söyleyebilirim. Özellikle kısa film ile ilgili arkadaşlara eğitim amaçlı izletilebilir bana göre.
Kesinlikle bu Türk sinemasına bu tip farklı açılımlar getirebilecek yönetmenlere ihtiyacımız var.
Ses konusunda görüşümü incelemede belirttim, şahsen rahatsız olduğum noktalar oldu sizin de belirttiğiniz gibi.
Rica ederim, ben okumaya vakit ayırdığınız ve yorumladığınız için teşekkür ederim.
Bir güncellemeyi yapmak istedim,
Bu yıl 81. kez düzenlenen Oscar yarışında ülkemizi Nuri Bilge Ceylan’ın Üç Maymun adlı filmi temsil ediyor. Film, başvuru yapan 65 rakibinin önüne geçmiş ve ön elemede seçilen 9 filmin arasına kalmayı başarmış. Böylelikle film aday adayı sıfatından çıkarak, En İyi Yabancı Film dalında finalistlerin arasına yerleştim bulunmakta. Üç Maymun’un yarışacağı diğer adaylar ise
- Avusturya, Revanche, Gotz Spielmann
- Kanada, The Necessities of Life, Benoit Pilon
- Fransa, The Class, Laurent Cantet
- Almanya, The Baader Meinhof Complex, Uli Edel
- İsrail, Waltz with Bashir, Ari Folman
- Japonya, Departures, Yojiro Takita
- Meksika, Tear This Heart Out, Roberto Sneider
- İsveç, Everlasting Moments, Jan Troell
Çok güzel bir durum Oscar Adayı olması ama şansı çok yok gibi, ya Fransız The Class ya da Waltz with Bashir alır gibi geliyor bana. Belki politik takılıp Baader Meinhof’a da verebilirler belli olmaz.
Üç Maymun’un Oscar macerası sona erdi. İlk beşe yani adayların arasına NBC giremedi. En İyi Yabancı Film dalında Oscar adayları şöyle;
- Avusturya, Revanche, Gotz Spielmann
- Fransa, The Class, Laurent Cantet
- Almanya, The Baader Meinhof Complex, Uli Edel
- İsrail, Waltz with Bashir, Ari Folman
- Japonya, Departures, Yojiro Takita
Olsun artık ne yapalım, önümüzdeki maçlara bakarız. Bu kadar yaklaşmak bile bir başarı göstergesi sonuçta değil mi? Diğer adaylara başarılar diliyorum