Revolutionary Road (2008) - Evlilik denen garip şey

Revolutionary Road (2008) - Evlilik denen garip şey

2 votes, average: 5.50 out of 102 votes, average: 5.50 out of 102 votes, average: 5.50 out of 102 votes, average: 5.50 out of 102 votes, average: 5.50 out of 102 votes, average: 5.50 out of 102 votes, average: 5.50 out of 102 votes, average: 5.50 out of 102 votes, average: 5.50 out of 102 votes, average: 5.50 out of 10 (5.50)
Loading ... Loading ...

Yazan: a product of your imagination | 31 Ocak 2009 | Kategoriler: Hollywood
Etiketler: , , , , , ,

revolutionaryroad1_large

Revolutionary Road, senaryosundan çok Titanic’ten yıllar sonra Kate Winslet(April Wheeler) ve Leonardo DiCaprio(Frank Wheeler)’yu bir araya getirilmesi ile gündemde kaldı. Bir dönem filmi olan Revolutionary Road, 1950′lerde işinden sıkkın bir koca ile hayatından sıkkın bir karının hayatlarını değiştirmeye yönelik adım atmaları üzerine kurulu. Tabi öncelikle filmin neden 1950′i set olarak seçtiğini sormak lazım, beni en çok sıkan şeylerden biri dönem filmi olmasına rağmen dönemle zerre alakası olmayan filmler. Sanırım bu yıllarda geçen filmlerin oldukça hayranı var yoksa prodüksiyon maliyetlerini arttıran bir tercih 1950′e set kurmak. Yoksa 50′lerde geçmesinin gözle görülür hiçbir faydası olmayan daha çok duygular üzerine kurulu bu filmi çekmenin mantığını bulamıyorum. Buradan ilk eksimi vererek yazıma devam edeyim.

Film erkek hegemonyasındaki aile ilişkileri ile kapitalizme hayat geçindirmeye belini bağlamış insanların hayatlarındaki mutlulukları sorguluyor. Hani farklı olanın kıskanıldığı, herkesin kendi gibi mutsuz ve çaresiz olmasının istendiği bir ortam var. Bunu farkeden April, Frank’in yıllar önce söylediği bir lafı hatırlıyor ve Fransa’ya giderlerse hayatlarının değişeceğini düşünüyor. Bunu Frank’le paylaştığında da olumlu bir yanıt alıyor ama ardından gelişenler iletişimsizlik ve düzene ya da kapitalizme olan bağlılığımızı sorgulamak yolunda ilerliyor.

revolutionaryroad1

Konunun çok da incelenmemiş yeni bir konu olduğunu söylemek mümkün değil, fakat bir kaç başarılı nokta var bunlara değinmek gerek. Öncelikle filmin tarzı oldukça feminist. Film boyunca iki sevişme sahnesi izliyoruz April’in içinde bulunduğu, ikisini de birkaç dakika bile almıyor ve sonucunda April tatminsiz olarak kalıyor. Bu kadar gerçekçi mutsuz sevişmeleri ya da evliliğin baskın öğesi olarak erkeğin kadına ve sekse bakış açısını güzel özetler nitelikte. Başka bir filmde bu kadar gerçekçileştirilmiş durumu açıklayan sevişme sahnesine rastlamamıştım oldukça sert ve eleştirel buldum.

Wheeler’ların dıştan mükemmel içten parçalanmış yapısı güzel anlatılmış, Fransa fikri doğduktan sonra insanların Wheeler’ları kıskançlıkla dolu kendi umutsuzluklarına çekme çabası da gerçekten başarılı. Michael Shannon’ın canlandırdığı psikolojik sorunları olan John Givings karakteri çok dolu ve hoş fakat bir yerden sonra senaristin filmde rol alıp hikayeyi yönlendirme çabasına dönüşüyor. Frank’le tartıştığı sahne açıklama amacı güder gibi.

revolutionary-road_l

Ayrıca film Kate Winslet’e Altın Küre ödüllerinde En İyi Kadın Oyuncu ödülünü getirdi. Fakat Kate Winslet’i sevmeme rağmen Little Children’daki karakterine hiç uzak değil. Artık kendisini bu rollere çok hapsettiği düşüncesindeyim. Kendisini gerçekçi ve sert oyunculuğundan asla şirin rollerde gözünün olmamasından dolayı severim hatta Altın Küre ödüllerinden sonra çok sevinmiştim iki heykelciği de aldığına fakat bu filmden sonra eskileri sorgulamaya giriştim. Geriye gittikçe Kate Winslet’in hep benzer rolleri artık canımı sıkmaya başladı, öyle ki Revolutionary Road’a gelene kadar The Holiday’de, Little Children’da, Finding Neverland’de, Eternal Sunshine of the Spotless Mind’da ve hatta Titanic’te bile aldatan sorunlu bir kadını oynadı. Her filminde bir aşk üçgenine girmesi ya da psikolojik sorunlar seviyesinde kendine güvensizliğe sahip olması bir anda kafama dank etti. Umarım Kate Winslet’e olan saygımı bunlara benzer bir film daha izleyerek daha da kaybetmem.

Filme dönersek, bence Kate ve Leonardo ikilisini Titanic’ten beri özleyen ve o zamandan beri de bağımsız sinemaya hafif merak salmış kitlelere hitap eden bir film. Özgün konusu olmadığı gibi neden 1950′lerde geçtiğinin de anlaşılmaması cabası. İlişkiler üzerine filmlere bir bağımlılığınız varsa kaçırmayın yoksa çok da kayda değer bir film değil…

Share/Save/Bookmark

Alakalı yazılar:

  1. The Reader (2008) - Kurbanlaştırılmak… [caption id="attachment_981" align="alignleft" width="313" caption=" "][/caption] The Reader, 2. Dünya...
  2. Gomorra (2008) - İtalya cephesinde değişen bir şey yok! [caption id="attachment_802" align="alignleft" width="247" caption="Solaryum o, evet! Uzay mekiği değil."][/caption]...
  3. Body of Lies (2008) - Ridley Scott’ın dünden kalma yemeği [caption id="attachment_517" align="alignleft" width="295" caption=" "][/caption] Film aslında vasat baştan...

Yorumlar ve bağlantı verenler:

  1. Social Disease | 01 Şubat 2009, 18:36

    Bu film sadece Kate Winslet ve Michael Shannon dan ibaret. Gerisi boş. Kate Winslet hayranıysanız izleyeibilirsiniz. Onun dışında bence boş bir film. Ticari kaygıyla yapılmış olduğu bariz bir şekilde ortada. Bu filmi izleyen ya Leonardo DiCaprio ya da Kate Winslet için izler. :)

    @a product of your imagination a Kate Winslet’in seçtiği rollerle ilgili eleştirisinde katılamıyorum. Bence bugüne kadar oynadığı rollerde senaryo Kate Winslet için özellikle yazılmış diyebilirim. Saydığınız filmlerden özellikle Finding Neverland ve Eternal Sunshine’da Kate Winslet’in yerine koyulabilecek başka bir oyuncu gelmiyor aklıma. Kate Winslet’i gördüğümde tarif ettiğiniz “aşk üçgeninde sıkışmış ya da psikolojik sorunlar seviyesinde kendine güvensiz kadın imajı” görüyorum ben. Siz bence The Reader’ı izlemeyin :)

    Social Disease : Social Disease : 6Social Disease : 6Social Disease : 6Social Disease : 6Social Disease : 6Social Disease : 6Social Disease : 6Social Disease : 6Social Disease : 6Social Disease : 6
  2. a product of your imagination | 01 Şubat 2009, 18:46

    Açıkcası Kate Winslet’in seçimlerini hatalı bulmuyorum, orada sıraladığım filmlerin de nerdeyse tamamını seviyorum zaten. Ama bir anda kafama dank edince ve özellikle Little Children’daki karakterine çok yakın olması beni bu sonuca yönlendirdi. Sanırım filmin yan etkisi, Winslet çok beğendiğim bir oyuncu açıkcası.

    Ayrıca yukarıda yazmayı unutmuş, DiCaprio bu film için tam anlamıyla hatalı bir tercih, hiç performans alınamamış kendisinden.

    The Reader’ı da izleyeceğim, bu filme göre konusu daha güzel gözüküyor. Hatta fragmanı hoşuma gitmiş yarıda kapatmıştım :). Hadi hayırlısı…

    a product of your imagination : a product of your imagination : 5a product of your imagination : 5a product of your imagination : 5a product of your imagination : 5a product of your imagination : 5a product of your imagination : 5a product of your imagination : 5a product of your imagination : 5a product of your imagination : 5a product of your imagination : 5

Yorum yazın:

İsminiz *

Emailiniz *

Websiteniz

RSS RSS ile yazıları veya yorumları takip edin...

Rastgele

Son Yorumlar

Arşivler

Kategoriler

Bayrak Yarışı