Yazan: Social Disease | 07 Ocak 2009 | Kategoriler: Amerika, Bağımsız
Etiketler: 2008, Darren Aronofsky, Evan Rachel Wood, Güreşçi, Marisa Tomei, Mickey Rourke, Randy The Ram Robinson, The Wrestler
Darren Aronofsky’nin The Fountain (2006)’da bizlere (özellikle bana!) yaşattığı büyük görsel şölenden sonra hangi filmle karşımıza çıkacağını gerçekten merak ediyordum. The Wrestler filmini ilk duyduğumda şaşırmıştım. Aronofsky ve içinde spor olan bir film izlemek gerçekten ilginç olacaktı. Özellikle filmi ilk duyduğumda başrolde (Randy ‘The Ram’ Robinson) Nicolas Cage’in olacağı gibi bir söylenti vardı. Açıkcası ilginç olacaktı. Ama (Belki de bir Cage fanı olmadığımdandır…) Cage’in eskiden HBB, Flash TV gibi kanallarda geceleri izlediğim Amerikan Güreşleri’ndeki güreşciler gibi olup olamayacağından, hatta güreşçi bir karakteri benim zevk alabileceğim bir şekilde canlandıracağından şüpheliydim. Ama daha sonra öğrendik ki rol Sin City’de Marv rolünde taptığım Mickey Rourke’a gitmiş. Bu haber film hakkındaki beklentilerimi katladı. Filmi izledikten sonra buna iyice emin oldum, The Ram rolünde iyiki Cage’i görmemişiz.
Filmimizin başrollerinde yukarıda da belirttiğim gibi Mickey Rourke (Randy ‘the Ram’ Robinson) ve Marisa Tomei (Cassidy / Pam) var. Bunun yanında son yıllarda iyice yıldızı parlayan genç oyuncu Evan Rachel Wood (Stephanie Robinson) filmde The Ram’in kızını oynamakta. The Wrestler yaşlanmış ve 20 yıl önceki günlerini arayan bir güreşçi olan Randy The Ram’i anlatıyor. Artık 80′lerdeki durumu yoktur. Güreşin yanında geçimini sağlamak için süpermarkette part time çalışır. Bir maç sonrasında güreşi bırakmak zorunda kalan “The Ram” kendisine farklı bir yol çizmeye çalışır. Görüşmediği kızını tekrar kazanmak ister, bir kadınla yakınlaşır. Zaten çalıştığı süpermarkette full time çalışmaya başlar. Ve herkese güreşi bıraktığını söyler. Sonuçta yine işler yolunda gitmez. Kızını unutur, hoşlandığı kadından karşılık alamaz. Randy, güreşin yapabileceği tek iş, güreş seyircilerininde tek ailesi olduğunu düşünür…
Mickey Rourke The Wrestler’da taktir edilmesi gereken bir oyunculuk çıkartmış. Film için vücut geliştirme çalıştığını ve kilo aldığını okudum. Karakter tahlilleri mükemmele yakın yapılmış. Güreşçilerin ringe çıkmadan ve çıktıktan sonraki duruşları ve konuşmaları, aslında olayın büyük bir şovdan ibaret olduğunu yüzünüze vuruyor. Aranofski filmi bir belgesel havasında çekmiş. Sürekli Randy’nin arkasından dolaşıyorsunuz. İmza gününde bekleyen diğer güreşçiler, nintendo oynadığı çocuk, hatta call of duty muhabbeti filmden hatırladığım güzel sahnelerden. Filmden çok şey anlatmak istemiyorum, güzel bir film yapılmış. İzlemeye değer diye düşünüyorum. Yinede bir Requiem for a dream, bir PI değil. Kısacası filmde Aronofsky’i değil ama bol bol Mickey Rourke’u bulacaksınız. Bilmeden izleseniz bir Aronofsky filmi olup olmadığını anlama şansınız yok. Sanki o deneysel/sanatsal çalışmaları bir anda bir köşeye atmış.
Film Venedik Film Festivali’nde Altın Aslan’ı kapmış… 2 dalda kesinlikle Oscar adayı olur diye düşünüyorum, birisi The Wrestler isimli parça için diğeride en iyi erkek oyuncu için. Hatta en iyi erkek oyuncu ödülü Brad Pitt’le Mickey Rourke arasında geçecek diye bir tahmin yürütüyorum…
Sevgiler saygılar.
Alakalı yazılar:
Filmi henüz izlemedim ama saçma bir ayrıntı için yakında izleyeceğim(kızın duvarında “vampire weekend”posteri duruyormuş,özellikle mi çekilmiş arkadaş tam çözememiş:) )
Bir Requiem For a Dream ya da PI olarak görmek hatalı olur, ordaki tarzını iyice tekrarlasaydı ve The Fountain gibi bir şaheser çıkarmamış olsaydı, Aronofsky’nin yeni filmini beklemek için bir sebebim bile olmazdı. Açıkcası Mickey Rourke inanılmaz bir iş çıkarmış, Social Disease gibi aynen Marv’daki mükemmel oyunculuğundan dolayı ben de meraklanmıştım. Ayrıca Rourke’u düşününce gerçekten inandırıcı bir güreşçi karakteri oluşacağını tahmin ediyordum, filmde de beklentimin ötesinde bir performans gördüm. Rourke karakteri ile tamamen bütünleşmiş. Zaten film bir kaç karakter etrafında dönüyor, bu karakterlerin herbiri de başarılı.
Tomei’nin hastası olmasam da performansı tatmin edici. İlla ki çıplak görüyoruz kendisini her filmde, bu filmde de eksik etmemiş :). Evan Rachel Wood ise gerçekten mükemmel oynamış.
Hikaye her ne kadar klişe gözükse de olacakları tahmin edebilseniz de, film hareketli kamera ve karakterin sırtından açılarla belgesele doğru kayıyor. Bu tercih de filmin gerçekçiliğine katkıda bulunuyor, üstüne Rourke’un karizması ve oyunculuğunu ekleyince bence etkileyici bir film ortaya çıkmış.
Çok basit özetlenirse Requiem for a dream(RFAD)’in hafif bir versiyonu olarak bakılabilir. Aslen karşılaştırılmaya gerek yok, kesinlikle başarılı bir film olmuş.
Aronofsky’yi de RFAD ve PI’ye göre farklı yönlerde başarısını kanıtladı film fakat kariyerine zararı da olmamış değil. Açıkcası IMDB’de listelenen iki yeni filmini görünce ben endişelenmedim değil, biri RoboCop’un yeniden çevrimi diğeri ise İrlandalı bir boksörün hayatı. Umarız gene bu incelikli filmin ardından içeriksiz dövüş filmlerine bir geçişi olmaz Aronofsky’nin… Dua edelim en iyisi
.
Biraz önce oscar adaylarına tekrar baktım yorumunuzu da görünce tekrardan yazma isteği oluştu. Film ilginç bir şekilde Music (Song) dalında oscar a aday gösterilmemiş. Halbuki kötümü olurdu Bruce Springsteen bir oscar daha alsa. Sanırım daha önce verdik mantığıyla aday bile gösterilmemiş
Aday filmlerin büyük bir çoğunluğunu izledim. Artık tek beklediğim şey Rourke’un hakkettiği heykelciğine kavuşması. Kazanırsa cidden sanki ben kazanmışım gibi sevinirim.
Ya aslen Clint Mansell’in soundtrack’i daha çok sevdim ben, gene çok süper bir şarkı yapmış. Dinlemek için;
http://fizy.org/y3ZyrHbV0-Gm